1990 yılında Gimat Toptancılar Sitesi’ne taşınarak toptan gıda çalışmalarını tamamen bırakmış ve paketli bakliyat satışında ülke geneline hizmet vermeye başlamıştır.
Bundan sonraki 10 yıllık süreçte, dünya tarımında ve gıda sektöründe meydana gelen değişiklikleri yakından takip etmiş, artan kapasite ve tüketici ihtiyacı doğrultusunda, 2003 yılında Kazan Sarayköy’de 20.000 metrekarelik açık alan ve 5.000 metrekarelik kapalı alan üzerine kurulu Türkiye’nin ilk bakliyat paketleme tesisini hizmete açmıştır. Bu tesis son teknolojik makinelerle donatılmış ve hijyenik şartlarda üretilen ürünler el değmeden ambalajlanarak yerel market ve mağazaların yanı sıra, Bim, Carrefour, Migros, Tansaş ve Metro gibi ulusal zincir mağazalarda da satışa sunulmuştur.
Bugün, Damla Bakliyat, ürettiği her bir ürün için aynı kalite standardını koruyarak ve gelişen ve değişen teknolojiye ayak uydurarak çalışmalarına aynı kararlılıkla devam etmektedir. Şirketin Genel Müdür’ü Adnan Çağlayan ile Ankara Kazan’da faaliyet gösteren Damla Bakliyatın fabrikasında bir araya geldik.
Biraz ürün gamınızdan bahseder misiniz?
Ürün gamı pirinç ve bakliyat olarak ayrılıyor. Türkiye’de pirinç ayrı tutuluyor. Pirincin, bulgurun ve mercimeğin çeşitleri ürün portföyümüzde bulunuyor. Nohudun ve fasulyenin kalibreleri yörelere göre değişkenlik gösteriyor. Mısır, aşurelik buğday ve barbunya gibi alt ürünlerimiz bulunuyor. Çeşitleri olan ürünlerin ismi pilavlık bulgur, köftelik bulgur, dermason fasulye, Selanik fasulye, sıra fasulye, İspanyol nohut, koçbaşı nohut, Bafra pirinç, Trakya baldo pirinç, kırık pirinç, Osmancık pirinç gönen baldo pirinç olarak sıralanıyor.
Tüketim açısından nasıl sıralama yapabiliriz?
Türkiye’de %65 oranında pirinç tüketimi var. Son yıllarda pirinçte hem tüketim hem de üretimde artış gözleniyor. Son yıllarda bulgur tüketiminde ciddi artışlar görüyoruz. Bulgur tüketiminin artması sosyal medya ve televizyonlar tarafından sağlandı. Son dönemde doktorların olumlu yönde çok fazla açıklaması oldu. Bu açıklamalar insanları bakliyata yönlendirdi. Eskiden evde bu ürünler çok tüketilmiyordu. Hanımlar evlerde nohut veya fasulye gibi ürünlerin yapımı ile uğraşmak istemiyorlardı. Hem lifli hem de proteini bol ürünler olduğu anlaşıldı. Bu nedenle bakliyat ürünlerinin tüketiminde bir gerileme olmadı. Eskiden çok yaygın olmayan bir yemek türü oluştu. Haşlanmış nohut veya fasulye gibi ürünler sıkça tüketilen yemekler arasında yerini aldı. Haşlanmış bu ürünlere eklemeler yaparak hızlı bir şekilde yemek üretilebiliyor.
Hangi illerde ürünlere ulaşabiliyoruz?
Ağırlıklı olarak Ankara ve civarındaki illerde hizmet veriyoruz. İç Anadolu Bölgesi’nde ürünlerimize tüketiciler ulaşım sağlayabiliyor. Önceleri çok yaygın olarak çalışıyorduk. Bu çalışma sistemimizi biraz değiştirmeye karar verdik. Yerel firmalar çok fazla fiyat kırdığı için artık bazı noktalarda kar marjları çok düştü. Ayrıca nakliye ve hizmet kalemlerinde çok ciddi artışlar oldu. Bizde kaliteden ödün vermemek adına daha iyi olduğumuz İç Anadolu Bölgesinde ticaretimize ağırlık verme kararı aldık. Bazı zincir marketler ile çalıştığımız için ürünlerimiz marketlerin dağıtım kanalları ile İzmit’e kadar gitmektedir. Ağırlıklı olarak marketler üzerinden ticaret yapıyoruz. Eskiden kurum marketleri vardı. Fiskobirlik gibi birçok kurumun mağazaları vardı. Bu kurumlar daha sonra piyasadan çekildi. Biz bu satış noktalarının hepsine eskiden ürün veriyorduk. A101, Bim ve Şok gibi marketler yaygınlaştığı için bu kurumlar piyasadan çekildi. Şu anda Bim mağazaları ile çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Genel anlamada bakliyat üretimini nasıl buluyorsunuz?
Bakliyat iklim şartlarına direkt olarak bağlı bir üründür. Eskiden ürettiğimiz bakliyat bize yetiyordu. Bakliyatın bir kısmı da ihraç ediliyordu. Geçtiğimiz on yılda bakliyat üretiminde çok fazla gerileme oldu. Üretilen bakliyat artık iç tüketime yetmiyor. Artık bu ürünleri ülkemiz ithal ediyor. Tüketmiş olduğumuz mercimeğin yüzde doksanı Kanada ve Amerika’dan geliyor. Son üç yıldır nohudun yüzde altmışı yurt dışından geliyor. Fasulye çoğu zaman iç tüketime yeterli gelebiliyor. Dönemsel olarak yüzde yirmi civarlarında fasulye ithalatı yapılıyor. Türkiye’de yetişmeyen yada az üretilen, direk ithal edilen şeker fasulye, horoz fasulye ve çalı fasulye gibi ürünler var.
Bu ürünler arasında nasıl farklılıklar var?
Herkes yöresinin ürünlerini tüketmeyi istiyor. Bu ürünlerin tat ve pişirme süreleri farklı. Şimdi ben horoz fasulyeyi eve götürürsem belki eşim yapmakta zorlanabilir. İlk seferde pişirme süresi ayarlanamayabilir. Fakat ikinci seferde yemek yapan kişiler ürünü öğrenmiş oluyor. Fasulyeler dışında bakliyatta bir farklılık yok. Örneğin mercimek her yerde aynıdır. Yöreye veya ülkeye göre değişkenlik göstermez.
Yurt dışında farklı pirinç türleri var. Bu pirinçler ülkemize giriş yapıyor mu?
1990’lı yıllarda basmati, jasmin, calrose, camolin ve kıl pirinçler ülkemize giriş yaptı. Bu ürünler Türkiye’de çok rağbet görmedi. Bazıları halen gelmeye devam ediyor. Ama hiç biri Türk pirincinin yerini dolduramadı. Bu sorun her üründe karşımıza çıkıyor. Eskiden ülkemize Arjantin’den pop corn mısır gelirdi. Mısırda çok talep görmedi. Devletimiz desteklediği için şu anda mısır üretimi bize yetiyor. İki mısırı patlatıp tadına baktığınızda ciddi farklılıklar ile karşılaşıyorsunuz.
İhracat yapıyor musunuz?
Konteyner bazında Avrupa ülkelerine gönderim yapıyoruz. Şu anda bizim sektörde yüzde yüz Türk malı olarak paketlenip giden bir ürün yok. Yerli ürünlerimizin fiyat yapısı yurt dışı ile uyumlu değil. Burada ki rakamlar yurt dışının üzerinde kaldığı için orada talep görmüyor. Bizde sadece serbest bölge ihracatı yapılıyor. Örneğin Kanada gibi bölgelerden gemi ile ürünler buraya geliyor. Serbest bölge üzerinden bu ürünler başka bir ülkeye satılıyor. Burada satılan ürünler Türk ürünleri değil.
Mersin bölgesinde bizim büyüklüğümüzde yirmi civarında firma var. Bizden büyük on beşe yakında başka firmalar var. Örneğin büyük firmalar gemi bazında mal çekiyor. Biz konteyner bazında ürün çektiğimiz için bizde bu işlem biraz pahalıya mal oluyor. Bu firmalar aynı zamanda ihraç ettiği için bir o kadar malı gümrüksüz olarak ülkeye sokabiliyor. Türklerin orta doğuya yaptığı mantıklı bir ihracat değil. Bizim yurt dışından aldığımız ürün Mersin’e gelir biz ödemesini bankaya yaparız. Sonrasında malı satın almış oluruz. Yurt dışına Türkler ödeme almadan mal sattığı için biraz riskli bir işlem gerçekleşmiş oluyor. Bakkala mal satar gibi veresiye gönderim yapıyorlar. Biz bu tür bir satış şeklini doğru bulmuyoruz. Bize bu tipte çok talep geliyor. Görüşmeler yapıyoruz ama peşin çalıştığımızı söyleyince ikinci bir görüşme olmuyor.